Sabahın köründe Kordon’da yürüyorum… Her zaman takıldığım kahveye gidip birkaç boyoz, yumurta, çay, su faslı yapacağım… Karşımda genç bir çift… Aralarında 2-3 yaşlarında olduğunu düşündüğüm bir kız çocuğu… Göz göze geliyoruz biran için… Gözlerinin içi gülüyor… Yüzünde tatlı bir tebessüm… Kıvır kıvır saçları, mavi gözleri… Bütün olumsuzluklarınızdan sıyrılıyorsunuz, bu saf, masum kızı görünce… Şimdi o kız nerededir, ne yapıyordur hiç bilmiyorum… Belki birgün çıkagelir, o şiirde sözünü ettiğin kız benim der… Kimbilir… İşte o şiir…
MESUT TİM
“Ben seni seviyorum” dedim
minik kıza
kıvır kıvır saçları,
camgöbeği gözleri…
ne de güzel gülüyor.
Henüz 2 yaşında,
“Ben seni seviyorum” dedim
minik kıza…
Bir pınar suyu gibi berraktı
Hani bilirsiniz canım
Topraktan kaynar da
Su yüzüne çıkar.
İşte onun gibi…
Lekesiz, berrak, saf, masum.
Kordon’da yürüyorum
Karşıyaka evleri
Sanki kapı numarası okunuyor!
Hava o kadar berraktır bazen
İşte, öyleydi,
Minik kız…
“Ben seni seviyorum” dedim
minik kıza..
Daha kötülüğü öğrenmemiş,
Daha ikiyüzlülüğü öğrenmemiş,
Daha kin, nefreti öğrenmemiş,
Daha yalancılığı öğrenmemiş diye…
“Ben seni seviyorum” dedim
minik kıza…
Gülüyor bana,
Şen-şakrak bir kahkaha,
Bakınca minik kızın yüzüne
Sizin de yüzünüz gülüyor…
Ve düşünüyorsunuz!..
NEDEN?..
Bu minik kızın günahı ne?..
Bu pis düzeni onun için mi kurduk?
O saf, masum minik kızın hayalleri
Ve geleceği…
Bu ellerle mi kuracağız?
Bu kafalarla mı kuracağız?
NEDEN?…
“Ben seni seviyorum” dedim
minik kıza.
Son bir kez…
Ve içimden haykırdım…
“KEŞKE HEP ÖYLE KALSA!.. / TİM – 1996