MESUT TİM
Ne yalan söyleyeyim şu garip dünyaya gelirken böyle şeyler yapacağımı hiç düşünmemiştim… Benim için herkes gibi bir baltaya sap olana kadar baba ocağında kalır, bir meslek sahibi olur, biraz birikim yapınca evlenip, çoluk çocuğa karışır diye planlar yapmışlardır muhakkak… Bu düşüncede olanların bütün planlarını bozdum sanırım…
Bu plan bozma işi sanıldığı gibi şimdiki zaman diliminde değil aslında…
Taaa, çocukluğumdan beridir süregeliyor…
Nedendir bilmiyorum, kendimi bildim bileli hep isyan eder olmuş, aykırı işlerle uğraşmışım…
Fıtratımızda var sanırım…
Güzel ölümler fıtratta varsa isyankar olmanın da fıtrat’ta olması gayet normal bir şey, öyle değil mi?
Neyse biz konumuza devam edelim yine…
Bir zamanlar kurtarılmış bölge denen yerlerde çocukluğum geçmiş, yalınayak surların üstünde kah yürüyerek kah koşarak…
Düşmüşüzdür belki de, lakin serde çocukluk var (ki hala içimde muhafaza ettiğimi tahmin ediyorum) dizlerim kan içinde kalsa da yine günü yaşamayı sürdürmüşümdür…
Çimentepe denen semtten tabanvaya binerek Konak’a indiğimizi ve annemizin diktiği beyaz külotlarla denize girdiğimizi anımsıyorum…
Ve yine tabanvaya binerek, ıslak külotlarla Çimentepe’ye geri dönüş…
Akşamında ise bu güzel günün kdv’si olarak bir araba dayak ve evimizin arka tarafında taştan yapılmış, ışığı olmayan bir küçük kulübe kadar olan odaya kapatılmak…
Ama değer be… Çocukluğu doya doya yaşamak için her türlü cezayı çekmeye hazırdık biz…
İlkokul 2. sınıfta iken alınmayan bir okul ansiklopedisi nedeniyle evden kaçmam ve sonrasında eve getirilişim… Ve tabii ki…
Evet bildiniz… Yine kdv… Bu sefer eşek sudan gelinceye kadar…
Dedim ya çocukluk…
Hepsini yaşamak gerek…
Dayak da çocukluğun olmazsa olmazı…
İsyan eden bir yüreği kim, nasıl durdurabilir ki…
Hele hele dayak… Boşverin ya…
O kdv’ler pardon dayaklar olmasaydı şimdi bu halde olmazdım sanırım…
İçimde uhde kalmış olacak ki…
Şimdilerde de kendimi benim gibi kitaba hasret kalanlara bu hasretliğini bir nebze olsun gidermek için onları kitaplarla buluşturuyorum…
Belki kendimden çok özveride bulunuyorum…
Amma, yıllardır devletimizin eşit eğitim sözünü yerine getirememesinin cezasını o çocuklar, o insanlar niye çeksin değil mi?
İsyan… Alayına isyan ederek bu yapılmayan görevi de üstleniyorum, gücümün yettiğince…
Kimbilir, belki günün birinde bizi anlayan biri çıkar da ‘Gel bakalım Mesut, senin şu işleri biraz hızlandıralım’ der, sponsor falan olur…
Hiç ümidim yok ama…
Neyse… Boşverin… İsyandan sözediyorduk yazının genelinde…
Bir yazar, sanırım Juddi Krishnamurti ‘İsyan eden insan dünyayı değiştirir’ gibisinden bir şeyler söylemiş…
Sanırım çok doğru bir söz…
Düşünsenize, Gazi Mustafa Kemal Atatürk de ogünün koşullarını olduğu gibi kabul etse ve isyan etmese idi Türkiye Cumhuriyeti olur muydu?
Bizler Türkoğlu Türk olur muyduk?
Her ne kadar içinde bulunduğumuz günün koşulları Mustafa Kemal Atatürk’ün çizgisinin biraz uzağında kalsa da muhakkak taşlar yerine oturduğunda her şey kaldığı yerden devam edecektir…
Bizler de ATATÜRK ÇOCUKLARI olarak bu ülkeye layık vatandaşlar olarak yaşamaya, yaşatmaya devam edeceğiz…
Bir ayetle bugünlük saçmalamama son vermek istiyorum izninizle…
‘İnsanların en hayırlısı kendinden başkasına hiçbir karşılık beklemeden yardım eli uzatandır…’Öyle değil mi?
Paylaşacak sevginiz, bilginiz biraz da kitabınız olsun…