ÖĞRETMEN BENİSA

ESRA LEYLA ORUÇ

3 cilt bir haftada bitti. Gözlerim ağrıyor ama en çok da yüreğim ağrıyor.
Bütün yorumları okudum. Hepsi birbirinden güzel. Biliyorum ki okuyan ve okuyacak olan her insan etkilenecek. En realist en duygusuz denilen insanın bile gözpınarları bu kitapları okurken ıslanacak..
Benim de ruhum alabora oldu. Sayısız duygu fırtınası, med cezirler yaşadım. Okurken sağ kulağım ağrıdı, sol göğsüm sızladı hatta.
Aynı kokuları duyumsadım. Benisa oldum, adeta birebir yaşadım onun her yaşadığını. İkinci defa daha sindire sindire okuyacağım. Ama biliyorum ki yine etkileneceğim ve biliyorum ki en duyarsız insan da etkilenecek.
Niye mi ?
Çünkü Öğretmen Benisa roman kahramanı değil gerçek. O aramızda capcanlı dipdiri ve hayatta şükürler olsun. Yine her hali ile asil, tarz, vakur, tam bir Cumhuriyet öğretmeni Cumhuriyet annesi, hanımefendisi.. Bir o kadar da halk insanı. Doğal, samimi, candan..
Atatürk’ün “Köylü milletin efendisidir” diye ifade ettiği tanımdaki Türk Anadolu köylüsü. Ve o kadar güzel ifade etmişki köyü, o kadar güzel resmetmiş ki, o köylerde öğretmen olmak istedim. Heves ettim köy öğretmenliğine.
Henüz Huriye hocam ile tanışmadım. Ama biliyorum. Bildiklerimi bana okuduğum o 1500’den fazla sayfa söyledi. Huriye hocam, tüm yaşadıklarını bir drama dönüştürerek etkili olmak dikkat çekmek, etkilemek ağlatmak vs amaçlı yazmadı . O sadece yazdı yüreğinin fısıltılarını nasır tutmuş yaralarını belki de yıllar boyu tuttuğu günlükleri yazdı. Yazarken çağladı şelale oldu taştı adeta.
Yıllar boyu belki evladına bile anlatamadığı kederler. En büyük şansı evladı oldu.
İlk kitapta öğretmen olduğu halde babasından dayak yediğinde çok ağlamış ve içimden öfkelenmiştim de. Ama sonra düşündüm.
Birçok kadın hâlâ aynı halde değil miyiz?
Eşlerimizden, babalarımızdan, sevgililerimizden, evlatlarımızdan hâlâ fiziksel ya da psikolojik şiddet görmüyor muyuz ?
Emir kipi ile ifade bile bir nevi şiddet iken, birçoğumuz birçok kötü söze, küfüre, hakarete maruz kalmıyor muyuz ?
Duygu Asena “Kadının adı yok” dediğinde feminist olmakla dışlanmıştı..
Doğruymuş meğer.
1950’de Öğretmen Benisa 17 yaşında babası tarafından öldürülesiye dövülüyor.
2017’de kadınlar metropollerde, caddelerde, silahla öldürülüyor ya da babalar evlatlarının celladı oluyor..
Değişen ne !!!
Tosun baba denilen adam 50’lerde kızını dedikodulara aldırmadan okutuyor, Enstitüye gönderiyor, kızı öğretmen olunca kurban kesiyor mutlu oluyor. Ama yılan bir kadın sözde dindar, ruhu şeytan, pis bir sahtekârın yalanlarına inanıyor, evladına işkence ediyor.
Niye.?
Tosun baba uçkuruna, hazzına, egosuna yenik düşüyor.
Ve inanıyorum ki Huriye hocanın yazamadığı şeyler var.. Bir yılan kadın, kadınlığı ile adamı kör ediyor. Yoksa Tosun baba gayet aklı selim. Kınalı kekliğim diye sevmeyi de bilen biri.
İlk radyo, bisiklet alan biri, siyasetle uğraşan biri. Ve adam keyfini, hazzını; duygularına, merhametine ,vicdanına tercih ediyor. Hasan Sabbah ‘ın fedailerini sahte cennetle kandırdığı gibi… Bir yılan kadının sahte cennetine kanıyor ..
Okurken Benisa’ya “sen öğretmensin güçlü ol diye” telkinlerde bulundum, heyecanlanıp üzülüp. Kâmil öğretmen olmasaydı daha berbat bir yaşamda sürebirdi. Ne çok dua ettim Kâmil öğretmene. Benisa öğretmen sürekli yer değiştirdi, sürekli şikayetler geldi. Neden duramadı, neden hep gitmek istedi. Neden.?
Hep bilinçaltında yatan korku.
Ki en iyi bir okulda eğitim gördü
Enstitülerin bu ülkenin gördüğü en muazzam bir sistem bir eğitim kurumu olduğunu söylemeye gerek yok..
Buna rağmen Benisa öğretmen hep korktu. O kadar başarılı, çalışkan, zeki, her konuda becerikli, sevgi dolu, güçlü, edepli, ahlâklı, güzeller güzeli olmasına rağmen hem de ağabeyi oğlu olmasına rağmen.
Bu eserler ile Benisa korkusu ile yüzleşti korkusundan özgürleşti.
Bu eserlerin gücü oradan geliyor
Ve yüreğinde ki gerçek aşk ‘a yani kendine kavuştu Benisa. Bir çeşit terapi..
Huriye hocam, tüm yaşadıkları ile başka insanlara ışık olmak feyz vermek rehber olmak istedi. Ben buna inanıyorum. Hani derler ya “anlatılmaz yaşanır”. Bu eserler öyle.
Anlatılamayan, muhteşem; bu sebeple herkesin mutlaka okuması gerektiğini düşünüyorum. Tekrar o kara günlere dönmememiz için güzellikleri, örnek kötüleri ders, ibret almamız için, kendi ışığımızı bulmamız için.

Ben henüz Huriye hocam ile tanışmadım. Ama onun yüreğini, duygularını yüreğimde hissediyorum..
O, yüzyılda bir gelen özel bir ruha sahip savaşçı.
O öğretmenlerin öğretmeni, anaların anası.. Gerçek bir kahraman..
Bu şahane eserler için ne yazılsa ne söylense az ve eksik.
Dev bir eser. Eserden öte yaşayan tarih. Bu kadar kolay okunup her okuyucuda aynı tesiri bırakıyor oluşu gerçek oluşundan. Hiç bir satırında kurgu, hayal yok.
Huriye hocamın hafızasına, zihnine, zekâsına, kelimeleri kullanma gücüne, tasvirlerine, anlatışı ile resmettiği yerlere, kelimelere ruh verişine hayran kaldım.
Huriye hocamın, duyumsadığı şey Âşk idi. O gittiği, yaşadığı her yere kendi yansımasını yüreğini götürdü.. Her yeri, her insanı, her çocuğu, her canlıyı ve mesleğini Âşk ile sevdi. Cümleleri sade, samimi, yalın, özgün, doğal.
Ve o cümleleri Âşk ile harmanlıyor, âhenk katıyor.. Öyle ki okulu kireç ile boyadığında eski tahtaları silip sınıfı hazırladığında, o ağaç ve kireç kokusu burnuma geldi, o sevince ruhum eşlik etti .
Huriye hocam, her yere ışığını yaydı. O, sadece bir öğretmen değil. Sağlıkçı, aşçı , psikolojik danışman, terzi, ev kadını, köy kadını, tarlada işçi , temizlikçi, anne, abla, koca bir dağ gibi. Her yere uyum sağlayıp seven sevilen, gocunmadan her işe koşan, her konuda çok becerikli, sorunlar karşısında yılmadan çözüm bulan “on parmağında on hüner” destansı bir insan. Bazı kadınlar, hem kadın hem erkektir derler ya. Yani sadece insandır gerçek insan.. Huriye Saraç hocam da sanki özel olarak böyle yaratılmış gibi. Dokunduğu her insana ışıltısını bıraktığına inanıyorum.. Zorlu geçen yaşamında azmi, çalışkanlığı, inancı, sevgisi ile her türlü güçlüğün altından kalktı.. O yıllar, zor yıllardı ve birçok insan zor yaşamlar sürdü, imkânları olamadı. İsimsiz birçok Benisa öğretmenler, öğretmen olamadan tarih sayfasında kayboldu. Köy enstitülerinin harikulade eğitimine hayran kalmamak elde değil. 40 – 50’li yıllarda bu kadar güzel bir eğitim sisteminin var olması ve onu yitirmiş olmamız çok üzücü..
Huriye hocam, yazdıkları ile ulaşabildiği kadar çok insana ulaşıp rehber olmak ses olmak istedi bunu hissediyorum ve biliyorum. Onun, o yıllarda verdiği mücadeleden bizlerde ilhâm ve feyz almalı. Atatürk’ümün ilke ve inkılapları ışığında, çağdaş, uygarlık yolunda ülkemiz için, kendimiz için, geleceğimiz için, evlatlarımız, torunlarımız için hayallerimize koşmalıyız.
Bu şahane eserler, her okulda öğrencilere okutulmalı, filmi, dizileri yapılmalı. Her insan mutlaka okumalı ve herkes kendi yaşamında kendi seferberliğini başlatmalı. Herkes kendi gizemindeki Benisa’yı çıkartmalı diye düşünüyorum.
Canım hocam, yüzünü görmeden öz’ünü sevdiğim can’ hocam. İyi ki bu kitapları yazdınız. Elinize, yüreğinize sağlık .
Siz bir şelale olarak sonsuza dek fidanları sulamaya devam edeceksiniz.. Çınar olacaksınız her daim gelecek nesillere.. Sizin yazdığınız her satırınız birilerine rehber olacak ışığınız hiç sönmeyecek.
Size ne yazsam az.!
Size ne söylesem eksik !
Sağolun varolun. İyi ki güzel ülkemin öğretmeni oldunuz, gerçek, muhteşem bir köy öğretmeni. Bir kez daha saygı ile önünüzde eğiliyor sevgi ve hürmetle
ellerinizden öpüyorum. Sizi görmeden sevdim, seviyorum.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.