SANCAR MARUFLU İLE SIRADIŞI BİR SÖYLEŞİ

NİHAN ERTEM

TİM MEDYA’nın röportaj konuğu olarak İzmir’in simge ismi Sancar Maruflu ile söyleşi yapıyoruz. Üstad Sancar Maruflu’nun, esas mesleği halkla ilişkiler uzmanı olmasına rağmen çok yönlü kişiliği ve yardımseverliğinden dolayı hem İzmir halkının sevgilisi hem de çok çeşitli girişimlere önderlik etmiş biridir. Kendisi belediyecilik ve girişimcilik işleriyle beraber çok çeşitli demokratik sivil toplum örgütlerinin de başını çekmektedir. Bu arada İzmir Fuarı’na da çok önemli hizmetleri vardır Sayın Maruflu’nun. Ayrıca kendisi yaptığı anma programları ve ödül törenleri ile İzmir’de bir “vefa örneği” olmuştur. Şimdi kendisiyle yapacağımız keyifli sohbete geçiyoruz.

 

  1. Sancar Hocam, sizi İzmirliler iyi tanıyor. Yine de sizi ve bugüne kadar neler yaptığınızı dinlemek bizi memnun edecek. Üniversite hatta lise yıllarınıza gidersek neden halkla ilişkilerde karar kıldınız?

Ben normalde İstanbul’da Güzel Sanatlar Mektebinde eğitimime devam edecektim. 60’lı yılların sonuydu. Bir tesadüf sonucu İzmir Gazeteciler Cemiyeti eski Başkanı rahmetli İsmail Sivri’nin aracılığıyla, Milliyet Gazetesi’nden Abdi İpekçi ile tanıştım. Abdi İpekçi beni Milliyet Gazetesi’ne, akşamları çalışmak şartıyla önce gece muhabiri olarak işe aldı. Polis ve adliye muhabiri olarak gece çalışıp gündüzleri de okula gidiyordum. Bir süre magazin muhabiri olarak da çalıştım. Belli bir süre sonra Abdi Bey, Gazeteciler Cemiyeti’nin yıllık etkinliği olduğunu ve uluslararası bir toplantı yapılacağını hatta devlet erkanından toplantıya katılım olacağını belirterek etkinliği benim düzenlememi istedi. Ben bu konuda deneyimsiz olduğumu söylesem de, rahmetli İpekçi benim bu etkinliği yapabileceğimi düşünmüş ve yardımcı olması için de beni ilk halkla ilişkilercilerden Alaeddin Asna’ya yönlendirmişti. Üç yıl önce vefat eden Alaeddin Hoca’yı da buradan rahmetle anıyorum. O bana etkinlikle ilgili neler yapabileceğimin hepsini anlattı. Resepsiyonun yapılacağı yer de şimdiki Basın Müzesi’ydi. Alt salonda sergi, üst salonda da muhteşem bir yemek hazırlanmak suretiyle çok güzel bir organizasyona hazırlanmıştık. Muhteşem bir gece yaptık. Abdi Bey o geceden sonra beni tebrik etti ve alnımdan öptü. Abdi İpekçi ertesi gün beni görüşmeye çağırdığında, Güzel Sanatlar Yüksek Heykel Bölümü’nü bırakmamı salık verdi. O zaman henüz heykelcilik de gelişmemişti. “Efkar-ı Umumiye ile Münasebetler Eğitimi” yap, dedi bana. (Bu dönemin halkla ilişkileri…) Kendisinin benim yatay geçişimi yaptırabileceğini söyledi ve İstanbul Üniversitesi Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Enstitüsü’ne yatay geçiş yapmış oldum. Böylelikle halkla ilişkiler eğitimi almaya başladım. O dönem Milliyet Gazetesi’nde hem çalışıp hem okumaya başlamıştım.

 

  1. İstanbul’dan İzmir’e geçişiniz nasıl oldu hocam?

Biz İzmirliyiz, ailem de burada yaşıyordu. Ben de babam rahatsızlanınca İzmir’e dönmek zorunda kaldım. (Atalarımız da Kırım’dan gelmiştir.) Son sınıfı Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Gazetecilik Bölümü’nde okudum. O zaman okul yeni devletleştirilmişti. O zamanki ismiyle Basın Yayın Yüksekokulu’ndan mezun oldum. Daha sonra oradan Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın Yayın Yüksekokulunda da Yüksek Lisansımı yaptım. İki ayrı alanda yüksek lisans yapmış oldum. Mezun olduktan sonra ilk olarak, 1971 Akdeniz Olimpiyatları’nda görev aldım. Oradan İzmir Fuarı’na geçtim ve fuarın ilk halkla ilişkiler birimini kurdum. İzmir Fuarı o zamanlar çok canlı ve elli ülkenin katıldığı bir fuardı. Fuardan sonra Belediye’ye geçtim. Ama 12 Eylül 1980 darbesiyle işten çıkartıldım. Daha sonra Ege Ordu Komutanlığı bu konuyu araştırıp işin ehli kişiler tarafından yapıldığını anladıklarında beni göreve tekrar iade ettiler. Fuarla beraber İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin de halkla ilişkilerini ben yürütüyordum. İki buçuk yıl hem fuarın hem belediyenin hem de vilayetin halkla ilişkilerine ben bakmaya başladım. Bu işlerde yaşanan birkaç anlaşmazlık nedeniyle kendi şirketimi kurmaya karar verdim ve Türkiye’nin ikinci halkla ilişkiler firması olan HİSDAŞ’ı kurdum. Zaman içinde Türkiye’de en fazla devlet ve tören organizasyonu yapan halkla ilişkilerci oldum.

 

  1. Sancar Hocam, hatırlarsınız ki ben de Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü öğrencisi olarak HİSDAŞ’ta staj yapma imkanı ve şansı bulmuştum. 90’lı yılların sonu ve anca iki binli yıllara gelecektik. Buradan hareket ederek o zamandan bu zamana halkla ilişkiler mesleğini değerlendirecek olursanız, halkla ilişkiler layık olduğu noktaya geldi mi sizce?

Şimdi bu meslekte ilerleme de, gerileme de olduğunu söyleyebilirim. İlerlemeden kastım, dijital gelişmeye bağlı olarak müthiş iletişim olanaklarının artmasıdır. Bizim halkla ilişkiler ve gazetecilik yaptığımız yıllarda siyah şeritli daktilolarla yazıyorduk, sonra elektronik daktilo geldi. İletişimi teleks ile yapıyorduk. Halkla ilişkiler böyle çalışıyordu. Sonra fax, sonra da bilgisayara geçildi mesela. Turgut Özal döneminde biz mekanik çağdaydık. Rahmetli Özal bizi elektro mekanik sisteme sokmadan dijital sisteme geçiş yaptırdı. İşte bu yüzden halkla ilişkilerin gelişimi de o dönemde bir anda hızlanmıştır. Bu yönünden dolayı Özal’ı takdir etmişimdir. Bu arada merhum Bülent Ecevit’in de halkla ilişkiler çalışmasını yaptım, doğrudan doğruya iletişim şeklinde.

 

  1. Eski Başbakanımız merhum Bülent Ecevit’le yaptığınız halkla ilişkiler çalışmasından bahsederseniz bu konu röportajımıza ayrı bir renk katacaktır. İlk çalışma anınız nedir acaba?

Ben Ecevit’i ilk defa seçim otobüsüne çıkarmak suretiyle kendisiyle bir halkla ilişkiler çalışması yaptım… CHP’ye Almanya’daki işçilerimiz bir otobüs hediye etmişlerdi. Parti bunu nasıl kullanabileceğini düşünüp tartışıyordu. Ben de o tarihlerde Ankara’da yüksek lisansımı yapıyordum. Konuyu duyduğumda Ecevit’in yanına gittim. Orada Amerikan Kütüphanesine giderken bir Amerikan Cumhurbaşkanının halka hitaben otobüsün üzerinden konuştuğu fotoğrafını görmüştüm. Kütüphanedeki o fotoğrafın fotokopisini çektirip Ecevit’in yanına gittim ve bu otobüsü kendisinin de bu şekilde kullanabileceğini söyledim. Bunu bir proje olarak sundum. Çok hoşuna gitti bu fikir. Nasıl yapacağımı sordu bana. Otobüsün içindeki bölümleri tanıtmak suretiyle anlattım. Ecevit razı oldu ve çalışma başladı. Bu arada Ecevit’in Ankara Polatlı’da bir mitingi vardı. Kendisini mitinge otobüsle götüreceğimi söyledim. “Ak günlerin müjdecisi, Karaoğlan Bülent Ecevit geliyor!” diye otobüsten anons ediyordum. Ecevit’i otobüsün üzerinde gördüğünde herkes şaşırdı. Ben de bu arada onun yanındaydım. Sonra Demirel ve Erbakan da bu projeyi kullandı.

 

  1. Hocam, halkla ilişkilerin genel bir tanımını alabilir miyiz ve bu mesleğin tanımı ve gelişimi hakkında neler söylemek istersiniz?

Halkla İlişkiler, ilişkilerin planlı, programlı ve stratejik olarak yapılması demektir. Hedef kitleni belirleyip uygulama stratejilerini belirleyebilmektir. Mesela bir doktor hastasına nasıl teşhis koyar? Doktor seni muayene etmeden ya da herhangi bir tahlil istemeden teşhis koyabilir mi? Bizde de aynı şekilde. Olay önümüze gelir ve olayı araştırırız. 5N 1K gibi. Gazetecilik gibi halkla ilişkiler için de geçerlidir bu. İkisi birbirinden ayrı ama birbirine bağlı mesleklerdir. Halkla ilişkiler, verilen mesajın ve algılanan imajın devamlılığını sağlar. Bu mesleğin gelişimi ise 70’li yıllarda başladı ve sonra 80 darbesiyle durdu. 84’ten itibaren de Özal’la hareketlendi. HİSDAŞ da, 1983 yılında Dünya İletişim yılında kuruldu.

 

  1. Halkla İlişkiler’in gelişmesi için ne gibi çalışmaların yapılması gerekiyor sizce? Ve şu dönemde yapılan çalışmalar var mı ve bu çalışmaları yeterli buluyor musunuz?

Halkla ilişkilerin gelişmesi her ne kadar özel sektöre bağlı gibi görünse de aslında devletin sorumluluğundadır. Çünkü birinci olay, Türkiye’nin uluslar arası alanda tanıtılmasıdır. Bu tanıtım iyi yapılırsa Türkiye’deki halkla ilişkiler faaliyetleri de o oranda sağlıklı ilerler. Bunun için ne yapmak lazım? Dünya çapında düzenlenen fuarlara katılmak lazımdır. Çeşitli kongre ve konferanslarda ülke olarak katılmak gerekiyor. Ama bu arada ülkede düzenlenen etkinlikleri de devlet olarak desteklemek lazım tabii. Günümüz için siyasal bir değerlendirme yapacak olursam, mevcut iktidar partisinin halkla ilişkileri çok iyi yaptığını ve doğru kullandığını söyleyebilirim. Kamuoyu araştırmaları yapıyor ve bunları değerlendirip ona göre bir halkla ilişkiler politikası benimsiyorlar, çalışmalarını da buna göre yönlendiriyorlar. Halkla ilişkiler ile iletişim politikası aynıdır. Dilerdim ki, ana muhalefet partisi CHP de böyle bir halkla ilişkiler çalışması yapabilsin.

 

  1. Halkla ilişkiler alanındaki başarının siyasi arenadaki başarıya da yansıdığını söyleyebiliriz o zaman?

Kesinlikle yansıyor. CHP zaten iyi ve doğru bir halkla ilişkiler çalışması yapabilseydi, yüzde 25’lerde kalmazdı, diye düşünüyorum. Bugün Türkiye’de yüzde 35’ler seviyesinde bir sol potansiyel vardır ama dağınık kalmıştır. Bu da tanıtım ve halkla ilişkilere önem verilmemesinden kaynaklanmaktadır. Bu dağınıklığı sistemli bir halkla ilişkiler çalışmasıyla toparlamak gerekir. Baktığımızda, bazı demokratik sivil toplum örgütlerinin bu alanda bir şeyler yaptığını görüyoruz ama bu da yeterli olmuyor. Meslek örgütleri de halkla ilişkiler anlamında bir şeyler yapıyorlar. Bu konuda başarılı olan özel sektör kurumları da var. Onların da başarılarını takdir ediyoruz. İyiye doğru bir gidiş olsa da sağlıklı bir gidişat olması için çok daha fazla çalışılması gerekiyor.

 

  1. Her yıl geleneksel olarak düzenlediğiniz İzmir İktisat Kongrelerini nasıl değerlendirirsiniz?

Şimdi biz sivil toplum örgütleri olarak elli yıldan beri İzmir’de İktisat kongrelerini yaşatıyoruz. Aynı zamanda 17 Şubatlara rastladığı için, hem İktisat Kongresi’ni hem de Türk Medeni Kanunu’nun kabulunü kutluyoruz. Biz her 17 Şubat’ı iktisat ve adalet yılı olarak kutluyorduk. Şimdi buna konu olarak iletişimi de dahil ettik. Türkiye’deki tüm başarılı iktisatçı, hukukçu ve iletişimcileri kongremize davet ediyoruz. Bu kongrelere devam edeceğiz ancak sponsor desteğimiz yetersiz ve devletten de destek alamıyoruz. Demokratik sivil toplum örgütlerinin bütçesi yetersiz olduğu için meslek örgütlerinden ve devletten bu konuda yardım bekliyoruz. Mesela ben emekli olarak bu hizmeti verebilmek için bankadan kredi çekip kendi cebimden harcama yapıp finanse etmek zorunda kalıyorum.

 

  1. Halkla İlişkiler duayeni olarak size sormam gerekirse, halkla ilişkiler bölümünden yeni mezun olacak ya da mesleğe yeni atılmış gençlere ve ayrıca bu görevi sürdüren iş sahiplerine ne gibi tavsiyeleriniz olabilir?

İzmir’de bu alanda bir sıkıntı var, bunu kabul etmek lazım ama “Ben iş bulamam” düşüncesini ben kabul etmiyorum. Kendisini gerektiği gibi yetiştiren gençlerin mutlaka bir şeyler yapabileceğini düşünüyorum. Şu anda Afrin operasyonu sebebiyle de bir ekonomik sıkıntı yaşanıyor. Firmalar borçla karşılaşınca da eleman alımında kısıtlama yaşanıyor. Ancak bu dönem geçici bir dönemdir. Bu arada İzmir’de iş olanaklarının açılması için yatırımın yapılması, bunun için de DPT’nin yaptığı beş ve on yıllık kalkınma planlarında bu olaya önem vermesi gerekmektedir.

 

  1. Son olarak siz de önemli bir sivil toplumcu olarak değerlendirmek isterseniz, Türkiye’deki sivil toplum örgütleri ve katılımına nasıl bakıyorsunuz?

Sivil toplum örgütünden ziyade, bunlara demokratik sivil toplum örgütü olarak bakmak gerekir. Ben de çoğu sivil toplum örgütüne bağlıyım. En başta 68’liler Derneği’nde 68’liler gerçeğini yaşatmaya çalışıyoruz mesela. İl Fakirlerine Yardım Derneği, Atatürk Ormanı Kurma ve Koruma Derneği, Habitatçılık, Ege Kültür Platformu gibi. İş sahiplerinden bu sivil toplum derneklerine destek vermelerini rica ediyorum. Toplum olarak kalkınabilmemiz için bu adamsendeciliğin bitmesi gerek. Bir de tekrar vurgulamak istiyorum: Bugün CHP’nin istediği başarıya ulaşamaması ve diğer partilerin kalıcı olmamalarının nedeni, demokratik katılımcılığa önem vermemeleridir. Bundan kastım şu, halkı kucaklayacaksın. Kültürse kültür çevresini, sanatsa sanat çevresini destekleyeceksin. Ak Parti kendine yakın kurumları destekliyor mesela. Ama önemli olan ayrımcılık yapmadan her kitleyi kucaklayabilmektir tabii ki. AB’ye girebilmek için de sivil toplum örgütlerine destek vermek kaçınılmazdır.

 

Peki Sancar Hocam. Vaktinizi ayırıp bu değerli görüşlerinizi bizimle paylaştığınız için çok teşekkür eder, başarılarınızın devamını dileriz. Bir dahaki söyleşimizde daha aydınlık bir ülkede sohbet etmek dileğiyle… 

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.