DOĞAYI ÖLÜMSÜZLEŞTİRMEK…

İzmir’deki bir kitap fuarı sırasında tanıştık kendileriyle. Karşımızdaki standta ürünleri sergilemişler… Fuar boyunca birarada olunca ister istemez komşuluk ilişkileri başlıyor. Merhabayla başlayan sohbet, nedir, ne değildirler ve kendinizi olağanüstü bir rüyanın içinde buluyorsunuz adeta…

İster istemez etkileniyorsunuz gördüklerinizden ve anlatılanlardan. Gördüklerim ve anlatılanlar bana doğanın ölümsüz bir hale gelmesini çağrıştırdı. Sonra kendilerine yaptıkları çalışmaları andıran bir yazı hazırladım DOĞAYI ÖLÜMSÜZLEŞTİRMEK adıyla. Yıllar sonra yolumuz yine fuarda karşılaştı. Ve çıkarmakta olduğumuz dergide yaptıkları çalışmalara yer vermek istediğimi söyledim. İşte aşağıda önce benim kalemimden okuyacağınız “Doğayı ölümsüzleştirmek” yazısı ve sonrasında YAPRAK SANATI adını tescil ettirerek bunun farklı bir sanat dalı olduğunu adeta belgeleyen ve şimdi tüm Türkiye’ye anlatan Ömür Köroğlu’nun yazısını okuyacaksınız.

Eminim bu yazıdan sonra sizler de Sayın Ömür Köroğlu’na ulaşmak ve bu çalışmalar hakkında daha ayrıntılı bilgi almak isteyeceksiniz…

DOĞAYI ÖLÜMSÜZLEŞTİRMEK

Irmak kenarında bir ağacın altına oturdunuz mu hiç? Şırıl şırıl akan ırmağın sesini, üzerinde uçan kuşların şakımasını dinlediniz mi? Ya çiçeklerin üzerinde uçan rengarenk kelebekleri, onları dikkatlice izlediniz mi? Suyun sığ tarafından büyük bir yaprağın üzerindeki kurbağa vıraklamaya başladı… Acaba ne diyor? Karnı mı aç, yoksa mutluluktan şarkı mı söylüyor? Bunu düşündünüz mü? Sanmıyorum… Ya altında uzandığınız ağacı, ağacın yapraklarını… O yapraklar ki günün her saati farklı farklı şarkılar söylerler sizin için… Gecenin ayazını yemiş bir yaprağın söylediği şarkılarla sabahın ilk ışıklarını kucaklayan yaprağın söylediği şarkılar bir değildir hiçbir zaman… Hele hele güneşe sımsıkı sarılan yapraklar… Onlar sanki sevgilinin kulağına aşk şarkıları söyler gibi fısıldarlar… Bütün gün o ırmağın kenarında, o ağacın altında uzansanız ne açlık hissedersiniz, ne de yalnızlık… Mutluluk ve huzur sarar tüm benliğinizi… Maalesef gün gelir o yapraklar ömrünü tamamlar ve toprağa karışmak için kendilerini tutan daldan daha doğrusu sımsıkı tutundukları daldan kendilerini toprağa bırakırlar. O bırakış sırasında bile yaprağı izlerseniz üzerindeki renklerden hüznünü değil ama o dalda olduğu sürece ağaca kattığı değerin mutluluğunu görebilirsiniz… Siz hiç bunu gördünüz mü? Sanmıyorum…

Ama, ne mutlu ki artık o yaprağın toprakla buluşması onun sonu olmayacak. Çünkü bir sanatçı öyle bir el veriyor ki onlar da sonsuza kadar yaşıyorlar… Buna inanamıyorsunuz değil mi? Evet bu gerçek ve bunu yapan sanatçı da Türkiye’de yaşıyor… Resmen sihirli elleriyle yaprakları ve çiçekleri bir araya getirip onların sonsuza kadar kardeşçe yaşamasını sağlıyor… Nasıl mı?

Aşağıda Ömür Köroğlu’nun kendi kaleminden okuyacağınız YAPRAK SANATI yazısı ile sanırım tanışma yolunda ilk adımı attınız bile…

 

YAPRAK SANATI

ÖMÜR KÖROĞLU

Bir varmış, bir yokmuş diye başlar YAPRAĞIN MASALI. Hiç ile sonsuz zaman arasındaki bir VAROLUŞ, bir YOKOLUŞ anıdır onun düşsel yolculuğu.

Tek bir yaprakla başlar düşler ülkesinin öyküsü. Düşünü kuran ve ona sadık kalan YAPRAK, yazgısını değiştirebilmek adına, kendine giden yolu takip ederek, kendi gerçeğini düşler farklı mevsimlerde, kendi ülkesinde…

Yaprak kaderini biçimler. OLMAK için kurar kendi ülkesini. Güneş ısıtır ışığıyla Yaprağı. Oluşta yükleşi anıdır bu. Ardından yağmur yağar. Her damla ve özgür kılar onu. Evet, her şey çoktan olmuştur pek çok mevsim, pek çok zaman önce… Sadece onları toplamak ve biraraya getirmek kalır yaprağın fikrince.

 

Yola koyulur Yaprak DÜŞü üzerine. Kendine giden yolu takip ederek, rastlarn kır çiçeklerine. Eğilir ve diz çöker çiçekler yaprağın önünde:

– Senin ülkenin topraklarında, seninle BİRiz. Seninle varız. Senin düşün, bizim düşümüz, derler kendi kaderlerinin varoluşta yaprağın serüvenine dönüşeceğini bilerek.

 

Yaprak, kır çiçeklerine döner ve der ki:

– Sizler varlıklarının eşsiz ve muhteşem güzelliğini unutmayanlar! Hiçbir maskenin altına ssaklanmadan DÜŞün hakim olduğu ANda varolan çiçekler! Hiçbir karara varmaksızın, sadece oluşunuzdaki incelik ve zerafetle şeref verdiniz ülkeme.

 

Ve yoluna devam ederken Yaprak, rüzgarın belirlediği rotasında, konar toprağa. Bir ses mırıldar toprağın altında:

 

– “Buradayım” der tohum, her şartta güçlü olması gerektiğini bilerek.

Zerredir tohum ve hiç şüphe yoktur özünde. Endişe etmeden bilir ki, güneşle yağmurun, rüzgarla soğuğun kendi oluşumuna seve seve hizmet edeceğini.

Kendisi ve varolması dışında, bir amacı yoktur tohumun. Kendini sadece, kendi bütününe adar ve toprakta hiçbir boşluk bırakmadan, tıka basa dolduracağı ve sıkı sıkıya köklerini salacağı zamanı bekler sabırla.

Yaprağın düşü ve bilinciyle, güneşin göz alıcı ışığında her ağacın, her çiçeğin seçilmesi ve ödüllendirilmesiyle bir şölen sofrası kurulur. Randevusuz bir buluşmadır bu mevsimlerin belirlediği.

Kızılın, sarının tonları, turuncusuyla göz göze gelir kendi armonisinde. Morun bilgeliğinde sohbet edilirken, yeşilin makamında şarkılar söylenir. Her çiçek kendi niteliğinde şeref verirken, Yaprak hepsiyle BİR OLUR ve kutlar varoluş ülkesinin yeni düşlerini…

Kutladıkça çoğalır renkler, kutladıkça sürgün verir yeni filizler. Kutladıkça kutsanır düşler, kendi anında, kendi varoluşuyla…

 

ÖMÜR KÖROĞLU’na ulaşmak isterseniz facebook sayfanızın arama motoruna Yaprak Sanatı veya Ömür Köroğlu yazın… HOŞGELDİNİZ…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.