DENİZ ATASOY
Kaan için mücadele bitti mi? Asla. Daha yolumuz çok uzun ama emin adımlarla ve sağlam bir temel üzerine çıkacağız yavaş yavaş, başarı öyküleri ile…
Kaan’ın biricik annesi O, DENİZ ATASOY… Onlar birçok zorluğun üstesinden birlikte gelen iki kahraman. Şimdi kendileri gibi zorluk yaşayan çocuklar ve aileleri için destek olmak ve yeni umutlar yaratmanın peşinde koşuyor.
Deniz Atasoy, küçük oğlu Kaan’ın özel bir çocuk olduğunu öğrendikten sonra yaşadıkları zorlukları ve hayatta dik durmak için verdiği mücadeleyi bizlere anlattı.
Ben deli dolu, kabına sığmayan, neşeli,sorumluluk sahibi, tez canlı bir çocuktum. Tek çocuk olmam dolayısıyla hayalini kurduğum kardeşe olan sevgi boşluğum dolmuyordu, sanırım çocukları bu kadar sevme nedenim de bundan kaynaklı.
Lise yıllarımda birgün annem ile yolda yürüyoruz. “Özel Eğitim ve Rehabilitasyon” tabelası dikkatimi çekti, çekmemesi mümkün mü? O çocukları gördükten sonra anneme. “Böyle bir yerde öğretmenlik yapabilirim, ne dersin?” dedim. Annem yapamazsın, çok duygusalsındır sen dedi. Kim bilebilirdi ki; kaderim beni tekrar buraya getireceğini ve bunun yanında bir ANNE olarak ve evladı için!
Zorlu, upuzun bir yol, bu yolda verilen büyük mücadele… Yolun sonu, başarı, huzur ve paha biçilemez mutluluk… evet kabullenmiştim Kaan’ı, ama yenilgiyi asla! Oğlumdu O benim. 21 gün kapısında kucağıma almak için beklediğim, tüm olumsuz yorumlara rağmen alıp eve götüreceğime inandığım, birkaç damla süt verebilmek için arka kapılardan içeri girme çareleri aradığım, seni duymaz demelerine rağmen beni hisseden oğlum için gösterdiğim çırpınışımdı O benim…
Dediğim gibi MUCİZE. Tam anlamıyla KAAN’ın kelime anlamı.
Güzel bir hamilelik fakat ters giden bir doğum hikayesi sonrasında çaresizlik ve bekleyiş. Evde kucağımda normal olmayan bir ağlama, yaşadığım panik ve yarım şişe serumu minicik bir bedene, tıp ki bir can suyu gibi oğlumu hayata döndürme için verdiğim çaba, ama CESURca.. Sanırım yine olsa aynı şeyi yapardım..
Zorlu bekleyişin ardından çıktık hastaneden, fakat birçok olasılık ile. Çok yorgundu oğlum, baktığımda görebiliyordum. Fakat her ihtimal vardı. Belki geç yürüyecek, belki geç büyüyecekti. Ama diğerlerinden farklı olabileceği aklımın ucundan geçmezdi. 18 aylık olana kadar her şey normalken biranda çocuğumun göz teması kurmaktan kaçındığını fark ettik. Eve gelenleri bile fark etmiyordu. Her şeyi yemiyor, farklı sesleri alıyor, alması gerekenleri almıyordu. Hatta bir gün düştü ve ayağı kanamaya başladı, hissetmiyordu.. Gökyüzündeki uçağı, yolda yatan köpeği görmüyor, hatta saçına takılan kuşu bile hissetmemişti.. Evet acıyı hissetmiyor, üşümüyor, el sallamıyor, hatta bize yaptığı taklit yeteneğini kaybetmişti.. Bir şeyler yolunda gitmiyordu…
Okuduğum, söylenen her şey o kadar olumsuzdu ki, yapılan acil tetkikler… İŞTE BİZ OTİZM ile tanıştık… Kelime anlamının kapalılık olduğu fakat bundan sonra hayatınızın nasıl olacağını bilememek…
Yoldayım doktor dönüşü, arabayı aniden durdurdum.. İşte o zamana kadar yaptaığım her şeyin boş olduğunu, emek verdiğim hayatımın bittiği sonucuna vardım.. Ölmek istedim, evet oğlum ile birlikte… O an telefonum çaldı, arayan eşimdi. Sonucu merakla bekliyordu… Önemli bir toplantısı vardı ve ona her şeyin yolunda olduğunu söyledim… Telefonu kapadım ve bu kadar zayıf mıydım, aciz hiç değildim… Artık her şey KAAN için olacaktı ama ikinci hayatımda… Otizm ile tanıştım fakat ne biliyordum ki…
Hastaneleri dolaştım, tanı almış çocukları gözlemledim, doktorlarla görşütüm. O kadar farklıydı ki, kocaman bir kavanoz ve içinde birbirine benzemeyen pirinç taneleri… Hepsi masum, doğal ve alabildiğine renkli… Verdiğin mücadele evladın için. Ya çevre? Zaman geçtikçe sosyal ortam seni yadırgamaya başlıyor; sorulan sorular, farklı bakışlar, nedenler, niçinler… En küçük şey sizi mutlu ediyor, en unutamadığımşeylerden biri, zıplamak. Evet oğlum zıplayamıyor… otobüs beklerken zıplamaya çalışma çabaları, anlamsız bakan bir sürü göz. Olsun aylarca yaptık ama başardık.. “Üflemek” yıllarca bekledik ama başardık… Ama bütün bunlaryormuyor ki insanı!!!
Dışlanmak, ötekileştirilmek, sürüdeki siyah koyun da olsak, o sürüye ait olduğumuz gerçeği… Uzun zaman okul yollarından geçemedim. Kaan da birgün o bahçelerde İstiklal Marşı için sıraya girebilecek miydi? Zil çalınca içeri girecek miydi? Evet hepsini başardık, yarım saat için 1 saat yollar gittik, tüm engellere rağmen… Engel yokktur biz engeli kendimiz koyuyoruz insanoğlu… “Farkındalık” diye bağırıyoruz, ama farklısın da diyoruz!
İşte benim hikayem bu… Kaan için mücadele bitti mi? Asla, daha yolumuz çok uzun ama emin adımlarla ve sağlam birr temel üzerine çıkacağız yavaş yavaş, başarı öyküleri ile…
Peki dedim Kaan ile elele hayatına eşlik ederken BEN??? dedim ya ikinci hayat; o zaman çalışmak da var hatta hayal kurmak da… Oğlum ile birlikte girdiğim her ortamda bir şeyler öğrenmenin çabasını ve hatta eksikliklerin zamanla görmemi de sağladı. Ben de bir şeyler yapabilirdim.Zaten bir mesleğim vardı, temelim de. Fakat Kaan ile bu pek mümkün değildi. O zaman Onunla ilgili bir şeyler yapmalıydım… Gittiğimiz okulumuzun müdürü gönüllü bir şeyler yapmayı sevdiğimi fark ettiğini dile getirdi ve hemen işe koyulduk. Ne güzel şeyler de yaptık, çocuklarımız ve okulumuz için… Bir üniversitenin açtığı Akıl ve Zeka Oyunları Eğitmenliği kursuna gittim, çouklara oyun ile bir şeyler öğretmenin mutluluğu harika bir duyguydu. Kısa zaman sonra proje sundum ve kabul oldu. Sonrasında tüm güzellikler birbirini kovaladı. Yaklaşık 4 yıldır da eğitmenliğimi devlet okullarında ve özel çalışmalar şeklinde yapmaya devam ediyor ve bu benim oğlum için verdiğim ve vereceğim mücadelemdeki en büyük motivasyonum…
İnsan sevdiği işi yapmalıymış ve her ne olursa olsun zaman geçmiş olmuyor. Şu an 37 yaşında olmama rağmen sanırım hayallerim için daha çok gencim ve hedeflerime emin adımlarla ilerlemenin huzurunu yaşıyorum. İnsan akşam başına yastığa koyduğunda rahat uyumalı ya işte ben bunu yapıyorum. Vicdanım o kadar rahat ve ailemin yanı sıra başka ailelere, kalplere ulaşmak, o yüzlerdeki samimiyeti görmek, dillerdeki teşekkürleri almak sanırım en büyük hazine.
Benim işim dışarıdan basitmiş gibi gözükse de incecik bir çizgideyim aslında.. Derslerimde çocuklarımın becerileri doğrultusunda onların kendilerini keşfetmelerini izlemek, hatta başaramdıkları zaman yüzlerindeki endişenin yerine ONLARA yapabileceklerini empoze ettikten sonra “Evet, ben başarabiliyormuşum” algısı yaratmak; belki mutsuz bir günün ardından belki sevgiye muhtaç minik kalpler… Ben bunların hepsini derslerimde çocuklarım ile çalışıyorum… Tüm çocuklar ÖZELDİR… Sadece engel durumu olması şart mı? Veya engel durumu olan çocukların kalp gözlerini görememek biraz da olsa kendimize bakalım, kendimiz ile barışık olursak hem aileler hem de eğitimciler için söylüyorum, üstesinden gelemeyeceğimiz zorluk, mücadele yoktur. Ama egomuzu bir yana bırakmalıyız, ÜRET, sadece üret; PAYLAŞ yaptıklarını, ÖNCÜ OL.
Hedeflerin büyük olması gerekmiyor, hayal kırıklıkları da olur, olsun… Siyahın yanında beyaz da vardır, acının yanında tatlı da… Hayat her rengi ile güzel, o zaman hayat olmazdı ki… Dost ol, arkadaş ol, yardım et, hor görme, en önümlisi SEV… Ama bir meziyetin olsun VİCDANLI OL, işte o zaman kazanan sen olursun…
Muhteşem bir anlatım,duygular daha güzel anlatılamazdı.Bu yolculuğunun ucu aydınlık olsun Dalgalı Deniz,hep uçuş uçuş ol.Mesut TİM dostuma ayrıca teşekkür ederim,seninle tanıştırdığı için.Buarada blog çok güzel kutlarım,sevgiler